BAYAN J. İÇİN AĞIT (29. AUFF)
"Üzgünlüğünüzü yiyebilir miyim?"
(İçerik hakkinda keyif kaçırıcı bazı bilgiler içeriyor.)
Bir kadın. Eşinin ölüm yıldönümünde kendini öldürmeyi düşünen bir kadın.
Önce silahla öldürmeyi düşünüyor kendini fakat daha sonra çocuklarının aklında o görüntüyle kalmak istemediği için ve daha acısız daha rahat olduğunu düşündüğü için ilaç içmeye karar veriyor. (En nihayetinde her ne kadar ilgisiz bir çizgide ilerlesede aslında duyarsız bir anne degildir. Sadece kocasının ölümünden sonra tutunamamıştır...) Fakat bu noktada karşısına bir sorun çıkıyor. 10 yıllık çalışma hayatına dair belgeleri bulmalıdır ki sağlık kartını doğrulayarak aradığı ilaçları alabilsin. Bu noktada çeşitli problemlerle karşılaşır. Çalıştığına dair belgeleri bir türlü sunamaz. Aslında film, eleştirisini bireyin özel alanı içerisinden gayet güzel veriyor. Hep bir evrak işi, hep bir dolanma ve belge arayışı, bir hiyerarşi içerisinde, alt basamaktaki bir merdivenin kendisinden bir üst basamakta bulunan merdivene gönderme işi... Bayan J. üst basamağa birçoğumuz gibi gelemeden tekrar silah fikrine sarılır.
Ölmek ister. Ölümü ve kocasının yanına gitmeyi deniz kenarına benzetir. Deniz kenarına gidecektir. Sonsuzluğa. Mezar taşı işi ile uğraşan bir adama gider ve kocasının hemen yanına bir mezar taşı yaptırmak istediğini söyler. Adam ona sorar: "mermer mi olsun taş mı?" Ne önemi vardır ki? Kalanlar için değil midir zaten bu taşlar, bu manzaralar bu artıklar? Mezar denize bakarsa daha bir içi açılabilir kalanın. Mermer olursa daha sağlam olur hem belki yenileme masrafı da çıkmaz. Çabuk temizlenir. Vicdana hep bir iç huzuru sağlamaya çalışma... Bu karede "kapitalizm" güzel anlatılmış bence. Her şeyden faydalanmaya çalışan o çirkin sistem. Yıllar önce kapitalizmi çok güzel anlatan bir karikatür görmüştüm.Gölgesini satamadığı ağacı bile kesen kapitalizm diyordu. (Resmini koymak istedim yazının sonuna.) Mezar taşının her ayrıntısına önem veren bu adam, kadın: " kızım parayı size haftaya getirecek. Üzgünüm" dediğinde " üzgünlüğünüzü yiyebilir miyim?" der. Onu ilgilendirmiyordur üzgün olup olmaması o sadece elinde olmasını istediği paranın varlığı ile ilgilenir.
O kadar yılgın, bezgin, durgun, soluktur ki Bayan J. ne küçük kızının beslenme çantası ne büyük kızının üzerindeki yükler hiç birine karşı ilgisi yoktur. Yas dönemini yaşıyordur. Freud: "yas ve melankoli her ikiside kayıpla ilgilidir." diyordu ya işte Bayan J. bunun somut örneğini sergiliyor. Her şeye karşı ilgisizdir. Marketten köfte, bir paket sigara, kibrit ve bir şişe küçük içki ister. Market sahibi aynı işlevi görüyor diye kibrit yerine çakmak verir. Fakat Bayan J. çakmak değil kibrit der. Marketten çıktığındaysa köfteyi, bir sigara hariç hepsini ve bir kibrit hariç hepsini çöpe atar. Neden böyle bir şey yapar? Aslında ölmeyi arzulayan, kafasına koyan biri için çok mantıklı bir davranıştı. Çakmak istemez çünkü devamı olmayacaktır yakmak istediklerinin, tek bir kibrit yeterdir ona. Ölümün tarafında her şey tek kullanımlıktır fakat yaşam devamlılık ister. Yaşam çakmak ister fakat ölüm tek bir kibrit ister. Hiçi de isteyebilir ölüm. Kişiye göre değişir. Bayan J. son bir kez yaşayacağı hazzı, "rağmen" istiyordur. Ölüme kendini o kadar hazırlamıştır ki komşusunun sandalyesini vermeye gider ama kek tabağını almadan eve döner.
Her "iyi misin?" sorusuna "iyiyim. Neden?" diye cevap verir. Tek bir yer hariç. O sahnede kendini iyi hissetmez, elini yüzünü yıkarken kızının erkek arkadaşı "iyi misin?" diye sorduğunda "iyiyim" der sadece. Orada ki sorunun sorulma nedenini fark eder çünkü kendisini oda iyi hissetmiyordur. Fakat diğer tüm durumlarda "neden?" diye sorar. Kendisinin, durumunun farkında değildir. Ona gayet doğal bir ruh hali gibi gelir üstüne sinen her şey...
Bayan J. kocasının ölüm yıldönümünün olduğu gün evi baştan aşağı temizler. Her yeri toplar. Üstüne yakışan bir elbise giyer. Bir sigara içer. O an anlıyorum ki onun için yaşamak bir dağınıklık, ölümse bir düzen. Başkası içinde tam tersi olabilir. Film boyunca " gerçekten kendini öldürecek mi?" diye düşündüm. Bayan J. şüphe duymam için hiçbir boşluk bırakmamasına rağmen...
Arabaya biniyor.
Tetiği çekiyor.
Bir el ateş sesi duyuyorum.
Artık boşluk yok bende de diyorum.
Ama...
Bayan J. arabadan çıkıyor.
Ölmüyor. Eve gidiyor. Eskisi gibi şarkı söylüyor. Eşinin yıldönümünde bir kaç eş dostla evde yemek yiyorlar.
Ama ben hala bilmiyorum. Emin olamıyorum. Bu bir depresyon muydu? Bir erteleme mi? Yoksa sadece arabadan inip eve geldikten sonra yaşadığı katarsise mi ihtiyacı vardı? Bir ağıt mıydı? Bu noktada ağıt sözcüğünün üstünde durulmalı bence. Ağıt kelimesinin sözlükte iki anlamı var. İlki ağlamak eylemi ikincisi ölen bir kimsenin değerini, iyiliklerini, ölümünden dolayı duyulan acıyı sayıp döken şiir, yazı ya da ezgili şiir. Bu sorular Bayan J. için bitmeyecek bir ağıt yakmaya götürüyor beni...
Yönetmen emin olamamızı istemiyor. Bunu film sonundaki deniz dalgalarının sesinden anlıyorum...
Bahsettigim karikatür
Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı bile keser.(Karl Marx)
Yorumlar
Yorum Gönder