KAFA DERGİSİNİN YAZARI GÖKHAN DAĞISTANLI'NIN KİMSESİZ MEKTUPLAR KİTABI ÜZERİNE







Esra'nın beni düşünerek aldığı bu kitabı elime alıp ilk incelediğimde hiç bir yerden tanıdık gelmeyen bu kitaba merakla baktım. Kafa dergisini ara ara alıp okuyorum. Beğenerek takip ettiğim bir dergi aynı zamanda. Fakat yazarla ilgili aklımda hiçbir şey kalmamış. Esra'da kitabı okumamış fakat daha önce okuduğu bazı yazılardan dolayı Ahmet Altan'ı kendisine çağrıştırdığınıda ekledi. Elimdeki başka bir kitabı bitirir bitirmez büyük bir merakla açtım ve okumaya başladım. Kitabı okurken ilk yazı da fark ettim: Hayli fazla olan hatta nerdeyse her cümlede göze çarpan imgeleri, metaforları... Ama bir kanıya varmak için erkendi. Belki de ilk yazıya özgü bir anlatım biçimidir diye okumaya devam ettim fakat okudukça gördüm ki yazarın anlatım biçimi böyle. Art arda maruz kaldığım imgeler ve süslü anlatımlar bombardımanı beni o kadar yordu ki yazarın anlatmak isteği özü imgelerden damıtmakta inanılmaz zorlandım. Yazarın anlatmak istedikleri bir kapının ardında beni bekliyor diye düşünürsek ben kapıyı açmak isterken bir rüzgar ( imgeler, süslü anlatımlar, metaforlar) olanca kuvvetiyle beni dışarı fırlatır gibi hissettim. Sonrasında Esra ile birlikte Ahmet Altan'ı da dahil ederek biraz yazıştık. Gökhan Dağıstanlı ergenlik döneminin ben merkezliliği ile yazmış sanki. Ahmet Altan'da tıpkı onun gibi aşk, kadınlar, romantik ilişkiler üzerine yazan bir yazar. Bu tarz konular bence esasında çok riskli. Çünkü günümüzde içi bu kadar boşaltılan konuları ele alıyorsanız bence içini nasıl dolduracağınızı da çok iyi bilmelisiniz. Bu noktada Gökhan Dağıstan'lı acıyla birlikte yazarken Ahmet Altan'da acının demlenmesiyle birlikte bir yazma haline şahit oluyoruz. Gökhan Dağıstanlı bir ergenin 'acıyı büyütme' haliyle yazarken Ahmet Altan bir yetişkinin 'acıyı damıtabilme' olgunluğuyla yazar. 
Esra'nın Ahmet Altan ile ilgili şu sözleri de çok hoşuma gitti: "Ahmet Altan kendi duygularını anlatırken hep bir şeyler öğretir insana. Bir kitabı, bir yazarı, bir hikayeyi dinlersin ondan. Boş bir deneme değildir onunki." Bu noktada şunu da belirtmek isterim ki iki yazarı karşılaştırma gibi bir amaç taşımadık. Sadece sohbette Ahmet Altan'ın adı geçtiği için aslında gelişim dönemlerinin ne kadar farklı olduğu üzerine de değinmiş olduk. 
 Eğer  ki her ay bir yazısını  Kafa'da okumuş olsaydım büyük bir keyifle okuyabilirdim. Fakat bir kitapta art arda sıralanan bu kadar süslü cümleler beni yordu ve kapıdan girmeme engel oldu. Cümleleri bazen tek tek bazende bir paragraf halinde cımbızla çekip alma şansım varsa o zamanda bazı cümlelerin güzelliğine de diyecek yok... Mesela " her uzaklaştığımızda kalbimizi rendeleyen bir hasret dalgasıyla vurmuşuz birbirimizin kıyılarına" cümlesinde aklımda şekillenen resimden de düşünceden de anlamlı ve keyifli şeyler çıkardım. Ama bu cümlenin öncesinde ve sonrasında da ortaya konulan imgeler büyük bir resim ve envai çeşit imgeye dönüşünce sıkıcı ve yorucu olmaya başladı. Keşke yazar bu cümleleri bir anda vermek yerine sindirmemize izin verseydi demeden edemedim. Sindiremeden yutmak zorunda bırakmış okuru. Ve eğer ki şiirsel olarak yazılmış mektuplardaki anlatım şekli anlatılmak istenen düşüncelere daha iyi yedirilseydi ardındaki düşünceyi okur daha iyi alabilirdi bence.
Kitapta en sevdiğim özellik sayfalarının gözü yormayan ve mektubu anımsatan dokusu ve rengi oldu. Zaten ben oldum olası saman kağıdının o dokusunu ve rengini sevmişimdir. 
Bunun dışında kitapta en sevdiğim yazılar: Göğe Bakma Durağı ve Bir Çocuğun Kanatlarında yazıları oldu. 
Genelde okuduğum kitapları ve izlediğim filmleri 5 üzerinden değerlendiririm. Bu kitabı değerlendirecek olursam 5/2
Nacizane eleştirimi okuduğunuz için teşekkürler. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar