ISLANMIŞ TOHUMLAR






     Photo by me



Kitaplar deniz feneri gibidir. Zamanın denizinde dimdirek dururlar. (Dünya Atasözü) 




Çoğunlukla içinizden geldiği için şevkle yaptığınız tüm o eylemleriniz, alışkanlıklarınızın kaynağını düşündüğünüz oldu mu hiç?  Ben kitap sevgimin  kaynakları üzerine düşünürken bir kaç görüntünün bende fazlasıyla yer etmiş olduğunu fark ettim... Bir çok alışkanlığın şevkle yapılması,  dışsal herhangi bir uyarıcı olmadan içsel güdülenme ile harekete geçmesini sağlayan eylemler nelerdir? Bu öylesine hassas bir konu ki zannımca... Hem karşıdaki kişinin dikkatini çekecek bir biçimde hem de onun ilişki kuracağı o şeyle arasına dışsal bir uyarıcı yerleştirmeden kendiliğinden olanı oluşturabilmek... Kitap okuma sevgim üzerine düşündüğüm de ortak bazı noktalar olduğunu görüyorum: bana dayatılmamış olması, model olarak gördüğüm kişilerin sözsüz bir şekilde o eylemi gerçekleştirmiş olmaları  yani benim onları seyretmem, durup öylece bakmam...
Bir tohum atmak gibi aslında... Tohumu atıp ona suyunu  vermek, güneşe döndürmek... Tohumu atıp devamını kişinin içine bırakabilmek... Hayatın başka bir sihri gibi...
Kitapları düşündüğüm de aklıma üç kişi gelir: ortaokuldaki Türkçe öğretmenim Elif Kosif, annem ve abim.
 Elif Kosif...
 Türkçe dersinde  bizi gruplara ayırır her gruba bir atasözü verir ve her hafta bir grubun o atasözünün anlamını öğretecek şekilde bir hikaye kurgulayarak tiyatroya dökmesini isterdi. Ona hayranlıkla bakardım. Okuma saatlerinde bilmediğimiz sözcüklerin anlamını ona sormak için yanına gidip sessizce sözcüklerimizi fısıldardık ona. Onu dinlerken o kadar heyecanlanırdım ki söz uçar ben sözün ucunda kanatlanırdım sanki... Bazen okuma saatlerinde onu izlerdim. Masasının üzerinde özenle tuttuğu not defteri hatırımdadır. Not defterine ne yazdığını hep merak ederdim. Sanırım not defterlerine olan ilgimde ondan... Günlük tuttururdu bizlere... Ve günlüklerimize yıldızlar atardı... Onun attığı yıldızlar bende bir gökyüzü olsun diye yazar dururdum. Hayatımın rutini ile derdim yoktu. " Bu sabah kalktım elimi yüzümü yıkadım. Önlüğümü giydim. Okula gittim....."  ile başlayan, bilmem kaçıncı günümün rutini ile derdim yoktu evet... Benim gökyüzümde yıldızlarım vardı... Yıldızlar aslında dışsal bir uyarıcıydı.Ama bu küçücük dışsal uyarıcılar değildi aslında ben şevk uyandıran.Gökyüzünün ardında beğenilme ve onaylanma ihtiyacı vardı... Her insanın özünde arzuladığı gibi... O yüzden yerine göre dışsal uyarıcılar da besler bizi. Ama önüne geçmemeli şevkin... Arka planda çalan bir müzik gibi...
Abim...
O zamanlar bir gazete belirli sayıda toplanılan kuponlara yanlış hatırlamıyorsam 100 temel eserin bir kısmını (39 kitap)  hediye ediyordu. Canım abim aylarca topladığı kuponlarla aldığı kitapları bana hediye etmişti. Ortaokul yıllarıma denk geliyor. Turuncu bir kutusu vardı. Kutusundan çıkarmaya bile kıyamıyordum. Her okuduğum kitabı tekrar içine koyup yenisini alıyordum. Kitapların dilleri ağırdı ve benim bununla hiçbir derdim yoktu.Dilleri istediği kadar ağır olsundu. Ben okurken hafifliyordum. Öyle bir işlenmişti ki içime o sevgi. Normalde ağır bir dil bir çocuğu kitaplardan uzaklaştırabilecekken kitaplarımla benim arama giremiyordu.Bu noktada aklıma hep bir anım gelir:  Komşumuz Firuze teyzenin oğlu Danimarka' dan ziyarete gelmişti. Firuze teyzenin küçük torunu Flipp 4- 5 yaşlarındaydı. Bende yine ortaokul çağlarında.  Bizim evimiz Firuze teyzelerin çaprazındaydı. Markete gidip gelirken Flipp' i bahçede görünce aynı dili konuşmasakta gülümserdik birbirimize. Bir gün bahçede otururken yanıma çağırdım uzaktan. Flipp gülerek koşa koşa yok oldu ortadan. Meğerse babasına benim yanıma gitmek istediğini söylemiş. Babası bahçe kapısını açtı ve yanıma geldi Flipp.  Ne konuşacağız? Ne diyecek bana? Ben ona ne diyeceğim?
 Flipp yanıma geldi gülümseyerek. Bana belkide öğrendiği tek Türkçe sözcüğü söyledi: Nasılsın?
Başkada hiç bir şey söylemedik birbirimize... O gün öylece kucağımda oturdu Flipp... Hayatımda ilk kez o gün sözcüklerin çoğu zaman bir mesafe yarattığını düşündüm. Orada öylece dikilmiyorduk. Aramızda bir enerji akışı vardı ve tek fark sözcüklerin yerini mimiklerimizin, dokunuşlarımızın almasıydı. O gün ilk defa sözcüklerin uçurum tarafını görmüştüm...
İşte tıpkı bu hikayede ki katıksız sevgi gibiydi o ağır kitaplarla aramdaki hâl... Dil ile ilgilenmiyordum orada da... Öyle katıksız...
Abim deyince aklıma gelen mekanlardan biri de " dost kitabevi"
İlk kez gördüğümde yaşadığım o heyecan... Yüzlerde kitap içindeydim. Onlar benim içimdeydi ben onların... Birbirimize geçmiştik.Kapsıyorduk birbirimizi... Abim ellerimden tutup o büyülü kapıdan sokmuştu beni... Ne büyük bir tutuş...  O günden sonra o kitabevi hayatıma adı gibi girdi... Sadece kitap incelediğim yer değil aynı zamanda yüreğime dokunan insanları karşıladığım yerdir...
Annem...
Ben sanırım ilkokul sonu ortaokul başına  denk gelen bir dönem içindeydim.Annem beni yanına çağırır  ve bana " şu takvim yaprağını merak ediyorum bana okur musun derdi? " -Hala ara ara ister-  Annemin bu istediğini okumayı öğrenen bir çocuk olarak heyecanla yerine getirirdim.
Annem bana kitapları okumam için bir dayatma da bulunmadı hiç... Hala okuma kitaplarımla işim bitince atacağımı düşünüyor.  Onları soru bankaları ve ders kitapları gibi görüyor... Ama tüm bunları bilmeden sadece kendi halinde sevdiği şeyleri okuduğu için bence bende pay oluşturdu...
Bu üç hikayeden bağımsız bir hikayede daha var hatırımda... Lisedeyken Ethem Baran okulumuzda danışman olarak görev yapıyordu. Ben o zamanlar Ethem Baran'ın aynı zamanda yazar olduğunu bilmiyordum. Bir gün edebiyat öğretmenimiz derste Ethem Baran ve kitaplarından bahsedince merakla yanına gittim. Sadece ortak bir noktamız olan bir kişiyi ile sohbet etme isteği ile. Ethem Baran 'a kitap okumayı çok sevdiğimi söyleyince bana hangi yazarları okuduğumu sormuştu. O zamanlar içinde olduğum dönemle de alakalı okuduğum bir kaç yazarı söyleyince bana söylediği şey hep hatırımda yer etti: kitap okumayı böylesine seven bir insanın Yaşar Kemal ( o zaman bir kaç isim daha saymıştı fakat net hatırlamıyorum isimleri)  gibi yazarlarla daha çok tanışmasını isterdim ... " Bu hikaye okuma seçimlerim konusunda da aklımın bir köşesinde beslendi , güçlendi...

O kadar çok değişken var ki bu hikayelerin içinde... Annem bana dayatmada bulunsa idi ortaokul öğretmenimin etkisinin yanında duyulmaz olabilirdi bu dayatma... Ya da sadece hediye edilen o turuncu kutu yetebilirdi. Yani içimdeki tek bir tohum... İnsan sevdiği şeyleri birazda gizemli oluşuyla cezbedici buluyor sanırım...
Bende yer etmiş bu anıların ortak noktaları bana dayatılmadan atılmış tohumlar...
Birde kişi yetişkin olunca kendi içine attığı tohumlar vardır.  İçimiz sonsuz bir tarla gibidir. Bazen bakımsız kalmış , tutmamış tohumlardan kendimizi ayrıştırmak - spontan ve içten bir ilişki kurabilecekken aramıza dışsal uyarıların konulduğu tüm o şeyler-  gerek...

Yorumlar

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sessez ..sakin..hep hanımefendi.. hep narin..nasıl güzel çocuktun Nalan..ve şimdi de nasıl donanımlı nasıl hoş bir insan olmuşsun...harflere basa basa konuşman geldi gözümün önüne 😊 öyle sağlam basmışsın ayaklarını yere belli ki...nasıl gurur duydum..çok az şey bu kadar mutlu edebilirdi beni ...ne mutlu siz gibi gençlere bir ışık yakabilmişim...çok sevindirdin beni canım...çok çok öpüyorum 🥰😘 ve artık merakla takip ediyorum seni..😊

      Sil
    2. Öğret' menliğin ne kadar kutsal olduğunu sizin gibi güzel insanlardan öğrenmek... Ne mutlu.

      Sil
  2. Hayatta hep mutlu olman dileğiyle....Ne güzel şeylerden soz etmişsin.İleride çok daha başarılı olacağına inaniyorum ve artık okumayi bekleyen nice cocuklar için toprağa tohumu sen ekeceksin ve o tohum büyüyüp kocaman bir kütüphaneye dönüşecek ve bu bayrak yarışı elden ele hep dolaşacak....Saglicakla kal...

    YanıtlaSil
  3. Göz yaşlarım eşliğinde ve heyecanla okudum.Sanki bir romanın sayfaları arasındaydım... Minicik kız çocuğu ah ne tatlısın sen öyle... Sonsuz tarlanda kendinden kendine; insanlıktan, doğadan sana ;o güzel sonsuz tohumlar atılması dileğiyle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim canım soru işareti'm... Teşekkür ediyorum sana... Birlikte atılsın içimize...

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar